Uzm. Dr. Umut Çavdar, M.Ö. 1500’li yıllara bakıldığında Mısır el yazıtları içinde diyabet problemininin belirtilip, buna uygun tedavilerin anlatıldığını beyan etti. 14 Kasım gününün insülinin keşfinin 100’üncü yılı bulunduğunu hatırlatan Dr. Çavdar, diyabet gününde toplumda farkındalık yaratarak insanların diyabete yönelik bilinçlendirilmesi ve lüzumlu önlemlerin alınması için etkinlikler yaptıklarını söylemiş oldu.
‘ENGELLEMEK YAŞAM TARZINA BAĞLI’
Bilhassa risk altındaki grupları hedeflediklerini özetleyen Uzm. Dr. Çavdar, “Diyabet hastası fazlaca fazla hayatımızda var. Fakat aslına bakarsak bunların öncesi de var. Daha öncesinde metabolik sendrom olarak belirtilen bir grup var. Bunlar ne gerilim ne kolesterol hastası ne fazlaca fazla şişman, hepsinin karışık rezervinden oluşuyor. İlerde ya diyabet hastası oluyor ya da kalp krizi geçirme riskleri yüksek oluyor. Bu tarz şeyleri tespit edip önlemler almak, ilerde diyabetin gelişmesini önlemek sistemin ilk basamağını oluşturuyor. Birinci derecede akrabada diyabet öyküsü var ise diyabet gelişme riski yüksek denebilir. Bel çevresinde artış, kilo artışı var ise diyabet açısından ek risk faktörü taşıyor anlama gelir. Bunu engellemek yaşam tarzına bağlı. Haftada 3 gün 150 dakika egzersiz ve dengeli beslenme bunun için lüzumlu” dedi.
Adam ve hanımefendilerin günlük kalori ihtiyaçlarının değişik bulunduğunu belirten Dr. Çavdar, tertipli beslenmenin önemine dikkat çekerek şu şekilde devam etti:
“Vücudumuzdaki günlük kalori ihtiyacı erkekler için 1800, bayanlar için ise ortalama 1500 kaloridir. Ikimiz de tarama yaparak hastalarımızın şekerlerini ölçüyoruz. Düzgüsel olanlar, diyabet grubunda olanları değerlendiriyoruz. Bilgilendirme yapıyoruz. Toplumun yüzde 14’ünde diyabet var. Bunların yüzde 50’si diyabet bulunduğunu bilmeyen hastalardı. Prediyabet dediğimiz düzgüsel olmayan fakat ilerde şeker hastası olabilecek bir grup var. Aşırı kiloluluk dediğimiz, doğrusu gövde kitle endeksi 35’in üstünde olan hasta oranı da yüzde 30’dur. Cemiyet olarak hareketi arttırmalı ve yeme düzenine dikkat etmeliyiz. Harekete geçmeli ve şekerini ölçtürmenin ötesine geçmeliyiz. İnsanlar ne yazık ki şekerini ölçtürdükten sonrasında kendine düşen görevi yapmış benzer biçimde hissediyorlar.”
‘DİYABET OKULUNDAN BİLGİLER ALDIM’
Nilgün Sivribıçak (68) da 30 senedir diyabet ile yaşadığını belirterek, “Bizde diyabet aileden geliyor. Genetik baba tarafımda amca, hala ve kuzenlerimde de var. Diyabetle yaşamayı öğrendim. İki kez diyabet okuluna katıldım. Etrafıma da anlatıyorum. Bilmeyenlere informasyon veriyorum. Şu sebeple bu hastalıkla yaşamak zor. Yaş geçtikten sonrasında daha çok hastalık veriyor. Parmak uçlarımda sinir ucu iltihabı başladı beni fazlaca zorluyor. Diyabet okulunda insülini iyi mi kullanacağız ara öğünlerle ilgili informasyon veriliyor. Sabahtan akşama kadar bir günü iyi mi geçireceğimizi öğrendim. Sertifikamı aldım. Oldukca yararlı bilgiler edindim” dedi.
Beslenmesine fazlaca dikkat etmek zorunda bulunduğunu dile getiren Sivribıçak, “Tatlı asla yok. Hamur harcı işleri sınırı olan. Şeker pasta çikolata hiçbiri yok. Kaçırırsam şekerim yükseliyor. Başımda ve ensemde bir ağrı başlıyor. 30 senede vücudumu fazlaca iyi tanıyorum. Derhal bir soda açıp içine limon koyup onu içiyorum. Tersi ise düşme de oluyor. Düşme yükselmeden daha fena. Tüm vücudunuz titriyor. Yürüyemiyorsunuz bile. Vişne suyu ya da ağzıma 3 kesme şeker atıyorum. İstirahatten sonrasında hayatıma devam ediyorum. Günde 3 kez insülin alıyorum. O sizin bir dostunuz oluyor” diye konuştu.
Diyabet tanısının hemen hemen 1 yaşlarındayken konulduğunu ifade eden, hastanedeki temizlik mensubu Ali Gümüşboğa (27) ise şunları söylemiş oldu:
“1 yaşından beri tip 1 diyabet hastasıyım. Ailede yalnız bende var. Sık idrar kaçırma, fazlaca su içme ve kilo kaybı olmuş. Yaş ufak olduğundan teşhisi zor konulmuş. Hayatıma aslına bakarsak fazlaca dikkat etmedim, düzensizdim. Fakat sonrasında diyabet ekibiyle tanıştım. Şimdi beslenmeme ve spora dikkat ediyorum. Takiplerimi tertipli yapıyorum. 3 ayda bir kan tahlili yaptırıyorum.”