Soğuk algınlığı, nezle ve grip şeklinde kış hastalıklardan korunmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için kullanılan nebat çaylarının aşırı tüketilmesi karaciğeri ve böbreği yorma şeklinde etkilerle sonuçlanabileceği vurgulandı. Kafi miktarlarda tüketildiğinde vücuda yararları olan bu çayların aşırı içilmesi ise karaciğeri ve böbrek şeklinde organları negatif etkileyebileceği ifade edildi. Kışın etkisiyle başlamış olan soğuklar nebat çaylarına talebi artırırken en oldukca ıhlamur, ada çayı, rezene, yeşil çay, biberiye, zencefil, zerdeçal ve tarçın tercih edilmiş olduğu bildirildi. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp İleri Araştırmalar ve Uygulama Merkezi (GETAMER) Müdürü Prof. Dr. Abdurrahim Koçyiğit, viral enfeksiyonlarda bağışıklık sisteminin güçlenmesinin mühim bulunduğunu dile getirdi. Koçyiğit, “Bitkisel çayların içerdikleri etken maddeler, vücuttaki enfeksiyonu öldürücü hücrelerin sayısını ve aktivitesini artırıcı yönde çalışıyor. Hastalık dışarıdan vücuda girmiş olduğu vakit bunlara karşı derhal ilk müdafa hattını bu hücreler oluşturuyor. Dolayısıyla mikropları alt edebiliyorlar” ifadelerini kullandı. Bitkisel çayları demleme şeklinin de bir fazlaca mühim bulunduğunu dile getiren Koçyiğit, sert kabuklu olmayan ve gribal enfeksiyonlar için kullanılan nane, kekik, biberiye ile ekinezya şeklinde bitkileri kaynamış suda 5 dakika bekletip demlemenin daha doğru bir uygulama olacağını dile getirdi.
“ZEHİR OLANLA OLMAYANI AYIRAN DOZDUR”
Prof. Dr. Koçyiğit, İsviçreli hekim ve kimyager Paracelsus’un “Her şey zehirdir, zehir olanla olmayanı ayıran dozdur” söylediğini hatırlatarak, doza dikkat edilmesi önerdi. Her nebat için optimum dozun değişik olduğuna dikkati çeken Koçyiğit, “Bitkisel çayların günlük en fazla iki ya da üç bardak içilmesi tavsiye edilir. Oldukca fazla içmek karaciğeri ve böbreği yorabilir” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Koçyiğit bitkilerin kurutulması anında aflatoksin maddesinin meydana geldiğini dile getirdi. Nemli ortamda uzun süre doğru oranda güneş almadan ve yeterince iyi havalandırılmadan üst üste kurutulan bitkilerde aflatoksin biriktiğine dikkati çeken Prof. Dr. Koçyiğit şunları belirtti: “Bu madde direkt kanserojendir. Doğal o kurutulan bitkiyi kullandığınız vakit da bitkiyle beraber alıyorsunuz. En azından tazesini bulabildiğiniz nane, biberiye, kekik, ısırgan otu, zeytin ağacı yaprağı şeklinde bitkileri güneş alan bir yerde temiz bir beze sererek evde kendiniz kurutabilirsiniz” Koçyiğit, bu çayların sürekli kullanımının yarardan ziyade zarara niçin olabileceğini sözlerine ekledi.
“KARACİĞER HASTALIĞINDA GENELLİKLE GEÇ KALINMIŞ OLUYOR”
En mühim tedavinin korunma olduğuna ve vatandaşlara bilgili tüketiciler olma görevi düştüğüne dikkati çeken Dulundu, “Karaciğer hastalığında hastalar çoğu zaman geç kalmış oluyor. Zira tahribat oldukca ciddi seviyelere ulaşmadan bulgular dışarıdan kolay anlaşılmıyor. Bu bulguları sıralayacak olursak, halsizlik, karında şişlik olması, sıvı toplanması, sarılık gelişmesi, vücuttaki kanamaların kolay durdurulamaması, ufak travmalarda vücutta morarma gelişmesi kimi zaman bilinç bulanıklığı ve mide kanaması, yiyecek borusu kanaması şeklinde problemlerle hastalar karşılaşılabilir. Ikimiz de o yüzden periyodik kontroller tavsiye ediyoruz” sözlerine yer verdi.